Bugünkü yazımı Diyarbakır'ın Eğil ilçesindeki bir internet kafeden yazıyorum. Az
Hava yağmurlu. Kapıda özel ve resmi güvenliğe gönül veren kardeşlerimiz sadece bin yıllık kardeşliğimizin değil, ilmi tefekküre dayalı bu "Türkçe" yazının da selameti için vaziyet almış durumdalar. İl Başkanımız M. Teyar Karakoç'un memleketindeyiz.
Daha gidecek yolumuz var ve fazla uzun yazmayacağım.
Dünden beri Diyarbakır Sanat sokağında uzaktan bizi süzen kem gözlerde, köy kahvelerinde ayağa kalkmayanların kararsız titrek ellerinde "süte karışan suyu" arıyoruz.
Gerek havaalanındaki "andımız"lı karşılamada gerek Ziya Gökalp'in kırılan büstünün başında yaptığımız Ülkücü yemininde gerekse akşam 2,5 saat süren konferansta yaşadığımız heyecan gittikçe azalmıyor aksine artıyor.
Problemin "Kripto Ermeni meselesi" olduğuna olan inancımız sahada gezindikçe daha da artıyor.
Kürt masum, Zaza masum, Arap masum, Mir masum, Seyyid masum, Şerif masum…
Yerinde bir kez daha gördük ve tespit ettik ki; Mehmetçiğin kanını döken iki unsur var. Kandırılmış Marksist maceracılar ve intikamcı Ermeni dölleri..
Diyarbakır'a üç hilalli bayrağı dikmemiz masumların kucaklaşmasından geçiyor. Masum kardeşlerin buluşmasından…
Dün öğle namazı çıkışında Ulucami cemaatine söylediğimiz gibi Allah bir,
Diyarbakır'a neyin farklı olduğunu görmeye geldik ve bugün Eğil kahvesinde toplanan kardeşlerimize şunu söyledik:
"Kardeşliğimize kastedenler 1960'lardaki Latin Amerika devrimciliğinden etkilenen Marksistlerdir. Bu Allahsız
Halbuki o Mehmetçik, Sultan II. Mahmut'un kurduğu Asakir-i Mansure-i Muhammediye askeriydi. Muhammed'in Mehmetleri, paralı asker değildi, devşirme değildi, lejyoner değildi; 'yükümlü'ydü. Mehmetçik adı buradan geliyordu. Mehmetçik vatan borcu ödüyordu."
Teyar Başkan heyecanlıydı. Eğil gibi bir peygamberler diyarına, Diyarbakır gibi, zamanında "abdestsiz girilmeyen" bir şehre, peygamberler yolunun, Allah yolunun sembolü olmuş üç hilalli sancağı dikmeye yemin etmişti. Bu uğurda pek çok bedel ödemişti, her türlü bedeli ödemeye de hazırdı.
Dönüşte Diyarbakır ve bölgeyle ilgili geniş bir yazı dizisi hazırlayacağım. AKP'lilere verilen milyon dolarlık içi boş "teşvik"lerden yeni petrol ve maden sahalarına… Bazı aşiretlerin Terör örgütüyle AKP arasında iki taraflı oynamalarından Shell şirketinin Diyarbakır ovalarına yaptığı zulme kadar pek çok önemli bilgiyi sizinle
Tertemiz Müslüman kanına karışmış intikamcı Ermeni kanının PKK terörü konusunda ne anlam taşıdığını sizlere anlatacağım.
Yalnız şimdilik müsaade…
Diyarbakır'a geldiğimiz andan itibaren, özellikle de akşamki konferansı dinledikten sonra bizi bir bakan koruması ihtiramıyla sürekli izleyen, hatta gönlü bize doğru akarak, cami çıkışında ayakkabımıza çekecek verecek kadar alaka gösteren emniyetçi kardeşlerimizi ve ta Hatay'dan kalkıp gelen vefakâr Ülküdaşlarımızı bu puslu Diyarbakır ikliminde daha fazla bekletmek istemiyorum.
"Diyarbakır bizimdir!.." Bu benim "son sözüm"dür.
Diyarbakır'dan sevgilerle…